11 Eylül Öncesi ve 11 Eylül Sonrası Dünya Düzenini
- Murat Cihangir
- 29 Oca 2024
- 2 dakikada okunur
Dr. Sadullah ÖZEL
11 Eylül 2001; insani açıdan trajik bir gün olmasının ötesinde uygarlık tarihi açısından da bir milat olmuştur

1 Eylül 2001; insani açıdan trajik bir gün olmasının ötesinde uygarlık tarihi açısından da bir milat olmuştur. Uygarlığı şekillendiren bu gibi kırılma noktalarında, hukuk düzenleri de köklü değişim ve dönüşümler geçirirler.
Hukuk, yaptırıma bağlanmış kurallarının yanı sıra, içeriğinde değer yargısı da taşır. Uluslararası hukuk, yaptırımlarının biçimi ve değer yargıları açısından diğer hukuk dallarından farklılaşmaktadır.
Hukuk ve siyaset bilimi arasındaki boyut farkı kadar, uluslararası ilişkiler ile uluslararası hukuk arasında da düzey farkı vardır.
Egemen devletlerin politik ve ekonomik alanda anarşi olarak ifade edilen ilişki düzeyi, uluslararası hukukun temellendirilmesi sorununu gündeme getirmektedir. Uluslararası hukuk, bu sorunun üstesinden evrensel değerler etrafında "uluslarüstü bir bağlam ve kurumsal yapı" oluşturma hedefiyle baş etmeye çalışmaktadır.
20'nci yüzyılda bu yönde önemli bir başarı kazandığı tespiti de yapılabilir. Özellikle insan hakları konusunda uluslarüstü mekanizmaların görece etkinliği, konu "ulusal güvenlik" olduğunda sınırlı bir etki doğurmaktadır.
Devletlerin "anarşi" düzeyinde olduğu belirtilen etkileşimi günümüzde ne kadar ilerleme kaydetse de devletlerin halen uluslarüstü bir otoriter yapının organları ve sujeleri olmadıkları aşikârdır.
Ulusal kamu yönetimindeki hiyerarşi, hukuk düzeni tarafından tanınır ve tanımlanır. Ancak uluslarüstü bir kamusal otoritenin yokluğu, uluslararası hukukun yaptırım seviyesini sınırlamaktadır.
11 Eylül saldırılarının en tesirli terör eylemleri olarak uluslararası kamuoyunda oluşturduğu algı uluslararası hukukun uygulayıcı organlarına da yansımıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 12 Eylül 2011'de 1368 sayılı ve 28 Eylül 2001'de de 1373 sayılı kararları saldırılar karşısında ABD'nin meşru müdafaa hakkını tespit etmekle birlikte "güç kullanma" konusunda bir yetki vermemiştir.
Bu tutumun 7 Ekim 2001'deki ABD ve İngiltere tarafından başlatılan Afganistan müdahalesine meşruluk kazandırmasa bile örtülü bir onay anlamına geldiği söylenebilir.
Ancak bu harekâtın 20 yıl süren bir işgale dönüşmesi, uluslararası hukuka aykırılığı mutlak bir vakıadır. Kaldı ki uluslararası hukukun Körfez müdahalesi ile birlikte bu işgali de meşru çerçevede engellemedeki yetersizliği, kendi maddi etkinliğini tartışmalı hale getirmiştir.
20 yıllık Afganistan işgaliyle geçen süreç, teknolojik alanda devrim niteliğinde gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Dijitalleşme ve yapay zekâda yaşanan ilerlemeler, güvenlik konusunda da ulus devletlerin dönüşümünü hızlandırmıştır.
Binlerce kilometre ötede yaşanan Afganistan savaşı ve bunun etkileri ABD toplumunun 11 Eylül algısını savaş karşıtlığı yönünde etkilemiştir.
Uluslararası toplum açısından da özellikle ABD müdahaleciliği daha fazla kınanır hale gelmiştir. NATO'nun tehdit algısının dünya barışı ve refahına yönelik olduğuna dair inanç sarsılmıştır.
Uluslararası hukuka uygunluğu tartışmalı olan bir müdahalenin 20 yıllık bir işgale dönüşmesinin Afganistan halkında daha sert yansımaları olmuştur.
Afganistan'daki işgale karşı direniş, uluslararası hukuk çevrelerince meşru müdafaa, önleyici müdahale, önleyici savaş ve terörizm gibi kavramların daha çok sorgulanmasını sağlamıştır.
21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde insan hakları, insancıl hukuk, mülteci hukuku ve savaş hukuku yeni bir konsepte bürünmüştür. Devletlerarası egemenlik ve öncelik mücadelesi sürüyor.
Dijitalleşmeyi de yanına alan küreselleşmenin ekseni "tek dünya devletine" çevrilmişken; farklı din, dil, ırk, düşünce ve toplumsal cinsiyetler ulus devlet modeli kurgusu içinde varoluş mücadelelerini devam ettiriyor.
"Bu çoğul mücadelelerin sonucunda, Kant'ın idealize ettiği 'ebedi barış' modelinde bir uluslararası toplum oluşacak mıdır?" sorusu akla gelmektedir.
Henüz ufukta böyle bir toplumsal yapı ve organ mevcut değildir. Dünya'nın küresel gücü olan ABD'nin Taliban karşısında çekilmeyle neticelenen askeri başarısızlığı, mevcut küresel matriksin de sürdürülemez olduğunu göstermektedir.
İnsanlığın "sürdürülebilir bir kamusal platformda" ve "uluslarüstü bir hukuk devleti formunda" birleşmesine dair ideal ise devam etmektedir.




Yorumlar